Kırşehir Express Gazetesi

ÇOCUĞUM ÇOCUKLUĞUMA ÖZENMİŞ

ÇOCUĞUM ÇOCUKLUĞUMA ÖZENMİŞ
Nergis Karayel( nergiskarayel@kirsehirexpressgazetesi.com )
26 Ağustos 2020 - 8:56

Belki yetmiş belki seksen yıl önce babaannem ve kayınvalidesinin dokumuş olduğu halı minderinin üzerine oturmuş, sırtımı da sert halı minderine yaslamış gökyüzünü izliyorum. Kuşlar fır fır dönüyor. Ne çok kuş var bu yıl. Sanki virüsün faydası oldu doğaya! Bir yandan çayımı yudumlarken kızım geliyor yanıma. İlişiveriyor mindere. Gün içinde sevdiğim iki saat olduğunu söylüyorum. O da biliyor bunu ama yine de tekrarlıyorum. Biri günün ilk saatleri, güneş yeni doğmuş etraf sessiz, hafif bir esinti ve kuşlar başlamış ötmeye. İnsan sesi henüz doğaya karışmamış. Bu dinginlik, güne huzurla başlamamı sağlıyor. İkincisi ise güneşin batmaya yaklaştığı, kuşların sanki iyi akşamlar dermiş gibi dönüp durduğu saat.

“Biliyor musun” diyor. “Ben köyde yaşayan ve sokakta oynayan çocuklara çok özeniyorum. Bir de okuduğum kitaplardaki çocuklara! Keşke öyle olsaydı benim hayatım da.” Hiç ummadığım bir giriş yapıp devamını getiren kızım hayalini kurduğu hayatı anlatmaya başlıyor.

            “Herkesin birbirini tanıdığı bir mahallede otursaydık, öyle büyük marketler değil, minik bakkal dükkânı olsaydı, bir köşede kasap, bir köşede terzi, bir köşede dondurmacı… Sabah okula yürüyerek gitseydim. Giderken bakkal amcaya ve terzi teyzeye selam verseydim. Az ileride arkadaşlarımla buluşup okula birlikte gitseydik. Okul sonrası ödevlerden sonra senin sevdiğin bu saate kadar dışarıda olsaydık. Bazen bisiklete binseydik bazen sokak oyunları dediğiniz oyunlardan oynasaydık ve başımızda anne babalar beklemeseydi. “Araba geliyor, kenara çekil. Bisikleti hızlı sürme düşersin. Ben peşindeyim merak etme!” cümlelerini hiç duymasaydık. İnternet hiç çekmeseydi, canımız da telefonla, tabletle oynamayı çekmezdi.”

            Kuşları seyredip düş kurmayı o da sevmiş anlaşılan. Düşlerini umutları kaplamış. Ne tanıdık geldi bana anlattıkları. Sanki yıllanmış minderde zaman yolculuğu yaptık. Meğer çocuğum çocukluğuma özeniyormuş. İnterneti, tableti, oyuncakları, bisikleti olsa da, gün içinde kısıtlı alanda, yetişkin gözetiminde dışarı çıksa da çocukluğunu doyurmuyormuş. Onun için üzülerek ama içimden “Vay be ne şanslıymışım.” diye sevinerek ama ona belli etmeden, bu söylediklerinin benim çocukluğum olduğunu anlattım. O ise tüm bu düşlerini birbiri ardına okuduğu kitaplardan öğrenmiş ve özenmiş.

            Peki, diyor. Şimdi ne oldu da böyle oldu?

            Buna cevabı nasıl versem, nasıl düşlerini yıkmasam diye düşünüp duruyorum.

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.