KISA SÜRE DE OLSA KIRŞEHİR’DE YAŞAYAN, GÖLGEDE KALMIŞ BİR FIRST LADY
Tarih bazen büyük nutuklarda değil, sessizce yaşanmış insan hikâyelerinde saklıdır. Bugün, Kırşehir’de kısa süre de olsa yaşamış; Cumhuriyet tarihine iz bırakmış ama adı pek az bilinen bir kadından söz etmek istiyorum: Müveddet Hanım.
Gazeteci-yazar Soner Yalçın’ın birçok kitabını keyifle okudum. Son kitabı Solcular (Kırmızı Kedi Yayınları) da bunlardan biri. Kitabın 221, 222 ve 223’üncü sayfalarında Soner Yalçın, tarihimizin içinden çarpıcı bir hayat hikâyesini anlatıyor. Müveddet Hanım’ı…
Müveddet Hanım, kısa süre de olsa Kırşehir’de yaşamış. Bu nedenle, bu tarihi hikâyeyi mümkün olduğunca aslına sadık kalarak aktarmak istiyorum.
Bazen şaşırıyorum: Tarihimizdeki bu insan hikâyeleri neden film ya da dizi olmaz?
Yıl 1895. Yer: Makedonya’nın Köprülü kasabası, bir Osmanlı şehri…
Vardar Nehri’ne bakan üç katlı bir konakta dünyaya geldi Müveddet. Konak kalabalıktı; ailede neredeyse herkes askerdi.
Yıl 1911. On altı yaşındaki Müveddet’e görücü geldi. Damat adayı, Çanakkaleli, yeni mezun bir subay: Mülazım Mehmet Saim. Bu evliliğe razı olmayan tek kişi vardı: Harp Akademisi’nden mezun halasının oğlu Kazım Fikri. Sebebi belliydi. Askerî okuldan izne geldiğinde çocuk bıraktığı Müveddet’in koyu yeşil gözlerine âşık olmuştu. Ancak kendisine “ağabey” diyen Müveddet’e, “Seni seviyorum” diyemedi hiç.
Müveddet ile Mehmet Saim’in düğünü Köprülü’deki konakta yapıldı. Kazım düğüne gelmedi…
Müveddet, eşinin görev yaptığı Serez’e gelin gitti. İlk bebekleri Enver burada dünyaya geldi. Ardından tayinler Selanik’e, Şam’a çıktı. Müveddet ikinci bebeğine hamileydi. Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Eşi Mehmet Saim bir cephede, halasının oğlu Kazım başka bir cephedeydi. Müveddet, kızı Neriman’ı o zor koşullarda doğurdu.
Sevinçleri uzun sürmedi. Mehmet Saim esir düştü, Korfu Adası’na götürüldü. Yüzbaşı Mehmet Saim iki yıl Korfu’da esaret yaşadı. Kurtulunca doğruca İzmir’e, Müveddet ve iki yavrusunun yanına koştu.
Ancak savaş yıllarında Müveddet ile eşi çok az bir arada kalabildi. Müveddet, eşini son kez 1919’da gördü.
Kurtuluş Savaşı başladı. Havza’da kısa bir süreliğine yeniden bir araya geldiler. Sonra…
Mustafa Kemal’in “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” dediği Sakarya Meydan Muharebesi, hem Türkiye’nin hem de Müveddet’in kaderini değiştirdi. Mehmet Saim şehit düştü.
Müveddet, annesi ve iki çocuğuyla Kırşehir’de görev yapan ağabeyinin yanına sığındı. Sakarya’da eşini toprağa veren genç bir kadın, iki çocuğuyla hayata yeniden tutunmaya çalışıyordu. Bir süreliğine de olsa Kırşehir, onun yasına, bekleyişine ve umuduna tanıklık etti.
Şehit maaşı almak için Ankara Hükûmeti’ne başvurdu; ancak uzun süre yanıt alamadı. Bunun üzerine Ankara Hükûmeti Savunma Bakanı olan halasının oğlu Kazım Bey’e bir mektup yazdı. Kazım Bey kırk yaşındaydı ve hâlâ bekârdı. Tek aşkı Müveddet’i unutamamıştı…
İki kuzen mektuplaşmaya başladı. Kazım Bey, onları Ankara’ya çağırdı. Müveddet tereddüt etti. Bir gün Kırşehir’de kaldıkları evin kapısı çalındı. Kazım Paşa’nın emir subayı gelmişti. Ağabeyi Hasan Bey’in de ısrarıyla Müveddet, annesi Sakine Hanım ve iki çocuğu Ankara’ya gitti.
Yıllardır cepheden cepheye koşan, Ankara Hükûmeti’nin kudretli Savunma Bakanı Kazım Paşa, Müveddet’i karşısında görünce ne yapacağını şaşırdı; eli ayağı birbirine dolandı.
Kazım Paşa sayesinde Müveddet Ankara’da yeni bir hayat kurdu. Enver okula başladı. Kazım Paşa sık sık ziyaretlerine geliyor, tüm ihtiyaçlarını karşılıyordu. Müveddet’i hâlâ seviyordu. Sonunda en yakın arkadaşı ve komutanı Mustafa Kemal’e açıldı.
Mustafa Kemal gülümseyerek dinledi ve şunu söyledi:
“Derhâl evlenmen gerekir. Akraban bile olsa, dul bir kadının evine sık gitmen dedikodulara yol açar.”
Bu sözlerin ardından Kazım Paşa, Müveddet’e evlenme teklif etti. Müveddet heyecanlandı, yüzü kızardı. İki çocuklu dul bir kadındı; karşısındaki ise koskoca bir bakandı. Önce “Hayır” dedi. Israrlar sürdü. “Halam ne der?” diye sordu.
Yıldız Hanım başlangıçta karşı çıktıysa da sonunda razı oldu. Müveddet Hanım ile Kazım Paşa 1923 yılında evlendi.
Nikâhta Kazım Paşa’nın şahidi Nusret Evcen’di. Bu evlilikten, adlarını Atatürk’ün koyduğu Teoman ve Güner dünyaya geldi.
Kazım Özalp, 1924–1935 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı görevini yürüttü. Bu dönemde, Mustafa Kemal Paşa Latife Hanım’dan ayrılmıştı. Cumhurbaşkanı’nın eşi yoktu.
Kazım Paşa’nın on yıllık başkanlığı süresince, protokol gereği resmi davetlerde Müveddet Hanım daima Cumhurbaşkanı’nın sağında yer aldı. Türkiye’yi ziyaret eden yabancı devlet başkanlarının eşlerini Müveddet Hanım ağırladı.
Müveddet Hanım, Cumhuriyet tarihinin protokolde en görünür; hafızalarda ise en silik bırakılmış First Lady’si oldu.
Kırşehir’in kısa süreliğine tanıklık ettiği bu hayat hikâyesi, belki de artık hatırlanmayı hak ediyor.

BAŞKAN EKİCİOĞLU’NDAN 110. YIL MESAJI