Savaş var. Savaş… Çocuklar ölüyor, kadınlar ölüyor, esirler var. İçimiz acıyor. Vicdanımızın sesi tüm yaşamımızı derinden etkiliyor. Ne gülebiliyor insan, ne ağlayabiliyor. “Nasılsın?” diye soruyorlar. “İyi… öyle işte” diyoruz. Nasıl olunacak! Hemen yanı başımızda sefalet var. Acı var. Gözyaşı var. Ölüm var. Ölüm…
İşte bunların hepsi karışık bir coğrafyada yaşadığımız için var. Coğrafya kader midir? Evet, kaderdir. İsveç’te, Norveç’te doğsaydık bu acıları kaçımız hissedecektik. Ama buradayız. Anadolu’dayız. Bin yıllardır… Olamaya da devam edeceğiz. Güçlü olarak Anadolu’da var olmaya devam edeceğiz. Ekonomik olarak, siyasi olarak, kültürel olarak, hukuksal anlamda güçlü olacağız, güçlü kalacağız ki Anadolu’da kalacağız.
Hiç düşünüyor muyuz neden çevre ülkelere göre bu denli demokratik, sosyal, huzurlu, emniyetli yaşıyoruz? Neden Irak’tan, Suriye’den, bilmem nereden Türkiye’ye hiçbir güvencesi olmadan insanlar akın ediyor. Burada olmak için çaba harcıyorlar. Bedel ödüyorlar. Neden?
Çünkü burası egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu bir ülke. Burası bir Ortadoğu ülkesi ama demokratik, sosyal, laik ve hukuk ülkesi. Burada hakimler var… Vicdanlı, çağdaş, bilimsel insanlar var. Tabii ki Ortadoğu’ya göre. Tabii halen muhasır medeniyetlerin üstüne çıkmaya çabalayan bir ülkeyiz. Yolumuz tabii ki uzun ve meşakkatli… Başaracağız.
Başaracağız… Bize bu vatanı tam yüz yıl önce kurup armağan eden fikre layık olarak çalışıp başaracağız. Muhasır medeniyetler seviyesine çıkacağız. Ve hep şükredeceğiz, teşekkür edeceğiz, minnet duyacağız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına, gazilerimize, şehitlerimize… Ruhları şad olsun. Huzur içinde yatsınlar. 100. Yılımız kutlu olsun. Cumhuriyetimiz var olsun. Yaşasın Cumhuriyet!