Kırşehir Express Gazetesi

ANNEMİN TÜRKÜLERİ

ANNEMİN TÜRKÜLERİ
Nusret Gürgöz( nusretgurgoz@kirsehirexpressgazetesi.com )
06 Mayıs 2021 - 21:39

Annem anneydi. Annem sevgiydi. Annem şefkatti. Annem sevecenlikti. Annem yanağıma konan öpücüktü. Annem sıvanan saçlarımdı. Annem, kafama vurulan banyo sabunuydu. Annem, ‘sağlık suları olsun oğluma’ dileğiyle,  başıma dökülen sıcak suydu. Annem, havlulara saran eldi. Annem, saçlarımı kurulayan sıcaklıktı. Tepeden tırnağa sıcaklıktı.

Annem suydu. Annem sabundu. Annem bizi temiz yataklara yatıran tanrıçaydı. Bahçede kaynayan çamaşır kazanıydı. Annem tokaçla dövülen kar gibi çamaşırlardı. Annem iplere asılan / serilen bahar kokusuydu.

Annem mahalle çeşmesiydi. Annem çeşmeden akan suydu. Annem ağaçlara verilen suydu. Annem ağaçlardan alınan meyveydi. Annem fideydi. Fideden alınan biberdi, domatesti.

Annem sarmaşıktı. Annem dut ağacıydı. Annem kiraz ağacıydı. Annem zerdaliydi.

Annem sardunyaydı. Annem salon güzeliydi. Annem küpeliydi. Annem gülhatmiydi. Annem benefşeydi.

Annem kumruydu. Annem göğercindi. Annem serçeydi. Annem sokak kedisiydi.

Annem emekti. Annem yokluktu; yokluğu var edendi. Annem bilgeydi. Mahallemizin turşu ve reçel teyzesiydi. Annem terziydi, örgücüydü, ütücüydü. Annem yamacıydı.

Annem kanaviçeydi. Annem dantelâydı. Annem etamindi. Annem oyaydı. Annem çeyizdi. Annem çeyiz sandığıydı.

Annem badanacıydı.

Annem ekmekçiydi. Annem yufkacıydı.

Annem bayram sabahları erkenden kalkan iyilik meleğiydi. Usta elleriyle yapılan yemeklerdi. Açılan baklavalardı.

Annem baştan ayağa güzellikti. Yanakları kıpkızıldı, karanfildi. Elleri tombul tombuldu. Saçları simsiyahtı, belindeydi. Annem oyalı yazmaydı. Annem bembeyaz tülbentti. Annem rengârenk şalvardı.  Annem çiçekli,  basma fistandı. Annem genç gelinlerin kıskançlığıydı.  Bir görenin bir daha baktığı güzellikti.

Annem türküydü.

Babam türküydü.

Evimiz türküydü.

Biz türküydük

 

Annem türküydü.

Annem Aliye Akkılıç’tı:

 

‘’Ela gözlüm ben bu elden gidersem

Zülfü perişanım kal melül melül

Kerem et aklından çıkarma beni

Ağla gözyaşını sil melül melül

…’’

 

Annem Nezahat Bayram’dı:

 

’ Cevizin yaprağı dal arasında

Güzeli severler bağ arasında

Üç beş güzel bir araya gelmişler

Benim sevdiceğim yok arasında  / yok arasında

…’’

 

Annem Yıldız Tezcan’dı:

 

‘’Vardım Hint eline kumaş getirdim

Açtım bedesteni, sattım oturdum

Sen benim başıma neler getirdin

 

Ben senin kahrını çekemem gönül

Ben senin derdini çekemem gönül

…’’

 

Annem Mükerrem Kemertaş’tı:

 

‘’Hüma kuşu yükseklerden seslenir,    

Ahhh,  yâr koynunda bir çift suna beslenir /  beslenir

Yavru yavru,

Sen ağlama kirpiklerin ıslanır, 

Ağam,

Ben ağlım ki deli gönül uslanır / uslanır,

Ahh, ben ağlım ki gülüm eğlen eğlen  eğlen

Deli gönül uslanır.

…’’

 

Annem Ülkü Beşgül’dü:

 

‘’ Dam üstüne çul serer

Leyli de yâr loylu da yâr loy loy

Bilmem bu kimi sever

A leylim neni de kınalım neni de

Belalım neni de neni

 

Onun bir sevdiği var

Leyli yâr loylu da yâr loy loy

Günde on çeşit giyer

…’’

 

Annem Turan Engin’di:

 

‘’Şu sinemde yaralarım sızılar/ Ey can sızılar

Gül bağrım eziktir, leyli leyli bir yâra sebep

Her gelince bizi odlara yakar

Budur ahvalimiz de leyli leyli

Bir yâra sebep

…’’

 

Annem Seha Okuş’tu:

 

‘’ Hasretinle yandı gönlüm

Yandı yandı söndü gönlüm

Evvel yükseklerden uçtu

Düze indi şimdi gönlüm

 

Gözlerimde kanlı yaşlar

Hasretin bağrımda kışlar

Başa geldi olmaz işler

Bin bir dertle doldu gönlüm

…’

 

Annem Necla Erol’du.

Annem Muazez Trüng’dü.

Annem Zehra Bilir’di

Annem Neriman Altındağ Tüfekçiydi.

Annem…

 

Annem Livaneli öncesiydi.

Bahçede çamaşır yıkardı.

Türkü söylerdi.

‘Odam kireç tutmuyor kumunu karmayınca

Sevda baştan gitmiyor sarılıp yatmayınca’

 

Annem Livaneli sonrasıydı.

‘Anaaa! Bu adam bizim eski türkülerimizi söli’ydi. Annem, şen şakrak  / kırık Harput Türkçesiydi.

 

Annem bir güzel incelikti.

 

Annem, Kürdili Hicazkâr makamıydı.

 

Evimiz yoksuldu.

Evimiz türküydü.

Biz türküydük.

 

Türküler varsıldı.

Evimiz varsıldı.

Ali Ekber Çiçek de varsıldı; sözcük yumağıydı, hüzün yumağıydı, sevgi yumağıydı, aşk yumağıydı.

Hepimizin ozanıydı.

Annem, babam ve biz;  buz gibi havada, sıcak odamızda, kuzinenin başında,  çıplak ampul ışığında türkü dinlerdik.

Herkes çalar söyler / gelir geçer,  biz yine Ali Ekber Çiçek’i dinlerdik.

‘’ Nasıl yâr diyeyim ben böyle yâre

Mecnun edip çöle saldıktan sonra

Âlemin bağında bülbüller öter

Nidem benim gülüm solduktan sonra

 

Karadır kaşların keman istemem

Şu gönlümden özge mihman istemem

Ölsem de derdime derman istemem

Ok vurup sinemi deldikten sonra

 

…’’

 

 Nisan / Mayıs – 2020

Coranavirüs Günleri                                                                                

 Antalya                                                                                               

                                                                                                        

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları gazete ve haber kaynaklarına aittir, haberleri kopyalamayınız.