Karlı havalardan biraz uzaklaşıp anı anını tutmayan havaların hüküm sürdüğü bir kentte, milattan sonra 2. yüzyılda inşa edilen kalıntı şehri gezerken birden kendimi o çağlara götürdüm. Hani derler ya film şeridi gibi geçti gözümün önünden, aynen öyle! Heybetli kapılardan geçen insanlar, balıklı mozaiklerin arasında oynayan çocuklar, görkemli sütunlar arasında gezinen kadınlar… Sanki bir film gibi gözümde canlananları ailemle paylaşırken, kızımın “Aman, insanları uzun bacaklı hayal etseydin. Bu merdivenleri anca uzun bacaklı insanlar yapmış olmalı!” sözü ile irkilip hayal ile gerçekler arasında gidip geldim. Biri su kanallarını incelerken hayretler içerisinde, öbürü turistleri inceliyordu. Turistler bu işi bilirmiş! Onların gezdiği gibi gezersek, onların baktığı yere bakarsak daha verimli olurmuş! Doğruluk payı yok değil elbette ama keşke kalıntıları gezmeden önce onlar gibi girişteki yazıları okusaydı bunu diyen evladım. Okumaya üşenen milletiz! Hâlbuki gezmeden önce azcık bilgi sahibi olunsa turistten bir farkımız kalmayacak belki de!
İçinde bulunduğumuz çağın da etkisi olsa gerek yeni nesil, her şeye çok çabuk ulaştığından okumak onlara zaman kaybı geliyor. Özetler, kısa karikatürlü yazılar, fragmanlar onlar için yeterli oluyor hal böyle olunca da uzun soluklu şeyleri okumak istemiyorlar.
Okumadan, araştırmadan bilgi sahibi olunur mu? Sığ bilgi bizi yarıda bırakmaz mı? Ya da edinilen bu bilgiyi aktarırken ne kadar ikna edici olabiliriz? Soruları ne kadar açıklayıcı ne kadar kanıtlayıcı cevaplayabiliriz?
Kısa gezintiye bir çay molası verdiğimizde çayımıza yoldaş olan bir başka aile ile sohbetimizde, aile bireylerinden biri diyor ki “Gençler okumuyor! Çocuklar okumuyor! Okumadıkları için her şeye inanıyorlar, çabuk kandırılıyorlar, kendilerine ait fikirleri olmuyor, bir başkasının dayatmasını fikir ediniyorlar, körü körüne savunuyorlar. Oysa okusalar hele ki tarih okusalar, hayata bakışları değişecek!”
Tarih denilince aklım tarih derslerine gitti. Bol ezber! Test kitapları ve kronolojiler. Bize tarihimiz haritasız ortamda, gereğinden fazla isim ezberletilerek, a, b, c, d ve e şıklarından birini işaretlettirilerek öğretildi. Hal böyle olunca da ezberlenen pek çok şey uçup gitti! Çoğu öğrenci tarih dersini en az matematik kadar sevmez! Oysa bunun yanında tarihsel düşünme becerisi de öğretilseydi, bu bilgiler uçup gitmeyecek, ders kitaplarında ya da test kitaplarında öğrenilenler hayatla ilişkilendirilebilecekti ve zevk alınacaktı. Bakın bir bilim insanı tarihsel düşünme ile ilgili ne diyor “Tarihsel düşünme; tarihi anlamak, geçmiş hakkında yorumlar yapmak ve geçmiş ile güncel arasında köprüler kurmak açısından öğrencilerde geliştirilmesi gereken bir yetenektir.”
Madem çocuklar, test odaklı ve “Şu sınav bitsin de bakarız!” ruhaniyetindeler, o zaman aileler bu işe el atmalı. Çocuklarımıza tarihimizi öğretmek, sevdirmek ve tarihsel düşünme becerisini kazandırmak birazcık da bizim elimizdedir belki!